Ağustos

Yetik Ozan

Kurşun derelerin sustuğu çağdır;

Susuzluk çağıldar taşlar katında,

Yeşilin kendini astığı çağdır

Uzak çamlar, sürgün kuşlar katında.

Gün yürür; dağ, yazı gölgeye girer,

Öfkeli başaklar dalgaya girer,

Anılar birer tunç tolgaya girer;

Zafer bayraklaşır başlar katında.

Gün döner; gündöndü yere serilir,

Bir saz burgulanır, bir tel gerilir,

Her akşam bir ölü oğul dirilir

Ana gözündeki yaşlar katında.

Ay doğar; bin yıllık bir denk çözülür,

Aynı tasta aynı kına ezilir,

Hala körpe gelin gibi süzülür

Ağustos ölümsüz düşler katında.

 

 

 

Bağlama

Yetik Ozan

 

Her sevgi bir düğüm atmış koluna

Dokundukça inler, yarası vardır.

Irak gönüllerin uçurumuna

Ezgiden bir köprü kurası vardır.

Aslı saçlarını yönüne sermiş,

Altı tel koparıp göğsüne germiş,

Kerem, yarasından bir kabuk vermiş,

Sızlaya sızlaya vurası vardır.

Aşık sofrasında bir ayak olur,

Şenlik bırakanda Sümmânî alır.

Humarı kan ile karışıp kalır

Atadan toruna süresi vardır.

Veysel ile yumup iki gözünü

Görür gerçeklerin gizli yüzünü,

Emrah ile gamda tartar özünü;

Ağır yükü, hafif darası vardır.

Ak kuşlukta abdal öğütlemesi,

Kara günde kardaş ağıtlaması,

Kızıl tanda Avşar yiğitlemesi:

Nefesi, nidası, narası vardır.

Bozok yaylasında çamlarca uzun

Bir tütün kesilir çektiği hüzün

Nice ki, orda bir sürmeli gözün

Gönlüne yansımış karası vardır.

Şeker dağı acı sözden bıkanda

Etekleri misket misket kokanda,

Ardıçtan kovalar inip çıkanda

Her kuyu başında sırası vardır.

Söğüt çarşısında günle erenler

Zile düzlerinde burçak derenler

Ankara'da dama bulgur serenler

Dostudur, hal hatır sorası vardır.

Beşparmak’ta gümüş mavzer kesilir;

Çatal yüreğine barut basılır,

Alt teli bir tetik olup kasılır;

Bengide patlamak töresi vardır.

Yol üstü inerken Kelkit'in bucağı

Bağrına saplanır bir bağ bıçağı,

Eğin dedikleri gurbet ocağı

Iraktan el sallar, göresi vardır.

Çarşambaya yağmur yağar sel alır;

Yamadan dolanır, bayır, bel alır

Çorum’da Dürdane kızdan el alır

Yan yana halaya giresi vardır.

Muş'un yokuşunu çıkmış yorulmuş,

Narman'da bir güzel görmüş vurulmuş,

Ürgüp'te önüne tuzak kurulmuş;

Göğsünde üç kurşun beresi vardır.

Engeller koymuyor; yol sarp, o yaya

Ziganalar sisli, Kop kaya kaya

Bayburt’ta üç günü dönmüş üç aya;

Kaygulanıp tütün sarası vardır.

Fırat hoyrat akmış, o hoyrat akmış,

Urfa gibi göz göz Mardin'e bakmış,

Diyarbakır sıcak, kibritsiz yakmış;

Harput'un çayında çırası vardır.

Şahin yuvasında baykuş tünerken

Antep sınırlardan gazi dönerken

Tokat bir yabancı yüze inerken

On beşliler ile kurası vardır.

Gence’de topraksız lale örneği

Tebriz’de bayraksız kale örneği,

Kerkük’te ceylansız bala örneği

Öksüz tarı, tutsak curası vardır.

Nice ki ölüm var er geç kaderde

Bir içli ağıtla susar son perde

Karacaoğlan'ın yattığı yerde

Sonsuza dek nöbet durası vardır.

 

 

 

Bu Gün

Yetik Ozan

 

Bir solukta hem dünü hem yarını yaşarım.

Günleri birleştirir en gizli emellerim.

Gök yeleli bir öçle dört akında koşarım.

Yönleri birleştirir Cengiz'li emellerim.

 

 

 

Dün

Yetik Ozan

 

Ahlatça direnerek en kızgın güneşlere

Susuzluğu içmişim yaz boyu sır tasından

Yavuz kartallar gibi göğsümü gere gere

Zaferler getirmişim bozkırın ortasından