İlhami Çiçek

 

Şairin canına daha doğduğu anda kene gibi yapışan, onu zayıflattıkça gelişen; cesur, kuvvetli, yağız kırılganlık... Arkadaş Zekai'yle bir bacağı kısa kaldığında, Can İren'le annesi bir öğrencisi tarafından darp edildiğinde tanışan, İlhami Çiçek'e, damdan yere düştüğünde bulaşan kırılganlık. Öyle bir şey ki şu kırılganlık, şairin üzerinden ölünce de gitmiyor. Madem zayıflık da, öz canındandır insanın, öyleyse o, en güçlü yanıdır. Korkusuz zayıf, aç zayıf, açlığını bilen zayıf; en kuvvetlisidir insanın, en erdemlisi.

Hem ne diyordu Çiçek: ''yerine göre piyon da bir tufandır''

 

Ana bana bir hal oldu hep böyle titriyorum / Arkadaş Zekai Özger

 

Ey doğuşu suçluluk olan / Can İren

 

kuşku bağıuşlanmasa da, tedirginlik doğal sayılabilir / İlhami Çiçek

 

Yedi yaşında kardeşiyle samanlık damında oynarken aşağı düşmesi, hayatının geri kalanı boyunca yaşayacağı bir travmanın da başlagıcıdır Çiçek için. Tam bir gün baygın kalır ve kendine geldikten günler sonra toplar kendini. Bu düşüş, fiziki yaraların yanında, onu hayatı boyunca takip edecek durağanlığı da beraberinde getirir. Ve bu ürkeklik, ömrümün sonuna kadar sadık kalacaktır ona. Öyle ki, daha sonra poetikasının bel kemiğini oluşturacak olan dizi şiiri ''Satranç Dersleri''nde şöyle tanımlayacaktır onu:

 

''...intiharlar her akşam ıslak-yapışkan saçlarıyla girip odama paniğimden pay toplarlar''

 

Çiçek'in talihsizliği, henüz çocukken damdan düşmesiyle sınırlı kalmayacak, sonrasında lisede karşıt görüşlü öğrencilerin saldırısı karşısında aldığı ciddi darbelerle devam edecektir. Bu saldırı, okul arkadaşı Metin Cengiz'in anlatımına göre, o dönemde sol görüşlü olan ve okuduğu lisede bir öğrenci grubunun lideri olan Çiçek'in hayatının başka bir dönüm noktasına işarettir. Aldığı  darbeler derine işlemiştir ve daha önce gelişmiş kimi hassasiyetlerini tetikler.  Osmanlı-Rus savaşı esnasında Kafkasya'dan Erzurum'a göç etmiş bir ailenin torunu olarak 1954'de dünyaya gelen Çiçek'in çocukluğu, ailesinin anlattığı destansı anlıları dinleyerek geçmiştir. Anlatılan bu destanlar ve hikayeler Çiçek'in ileride yaşayacağı kimi travmalardan önce hayal dünyası ve duygu durumunu etkilemiş, kendine yakın bulduğu bu duygulara gerçek yaşamda temas edememesi çevresine karşı duyduğu ilk yabancılaşmayı da beraberinde getirmiştir.

 

Okumaya olan merakı onu aşık geleneğiyle buluşturmuş, böylelikle şiirle olan ilk temasını da başlatmıştır. Orta ikinci sınıftayken Faruk Nafiz Çamlıbel'in ''Çoban Çeşmesi'' şiiriyle katıldığı okuma yarışmasında birinci olur. Ardından  Erzurum'da çıkan kültür sanat mecmuası Adımlar Dergisi'nin açtığı şiir yarışmasında ''Otel Odası'' adlı şiiriyle birincilik kazandığındaysa henüz bir lise öğrencisidir. Daha sonra dergide yayımlanacak olan bu şiir, Çiçek'in yayımlanan ilk şiiri olacaktır. Öğrencilik yıllarında Divan, Tasavvuf ve Türk halk edebiyatı üzerine eğilen Çiçek'in kimi çalışmaları yerel dergilerde ve gazetelerde yayımlanır.

Şiire olan ilgisi güçlenerek sürecek ve bu bağ onu Aşık Sümmani'nin torunu, Aşık Hüseyin Sümmanioğlu'yla tanışmaya kadar götürecektir. Sonrasında ona, on birli  hece vezni ile yazılmış şiirler gönderecektir.

 

Büyük bir boğuntu ve iç sıkıntısıyla kaleme alınan Satranç Dersleri başlangıçta bir uzun şiir olarak kaleme alınmış fakat, şiirin yayımlanacağı Edebiyat Dergisi adlı derginin sayfa düzenine sığmadığı için iki bölüm olarak verilmiştir. Derginin dizgi editörü Necip Evlice, başlarda Çiçek'in şiiri ikiye böldüğü için kızacağını düşünmüş fakat Çiçek, Evlice'yi ziyaret ettiği Heybeliada Sanatoryumu’nda Satranç Dersleri'ne altı bölüm daha yazmasının kendisi sayesinde olduğunu söylemiştir. Böylelikle ortaya daha sonra kitaba da adını da verecek olan biri, kendi içinde sekiz bölüme ayrılan  dizi şiir Satranç Dersleri, diğeriyse on başka şiirin oluştırduğu iki bölümlük bir kitap, Satranç Dersleri çıkmıştır.

 

İlk ve orta öğrenimini Oltu'da, Lise öğrenimini Erzurum'da tamamlayan Çiçek, 1975 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesine kaydolur. Öğrencilik döneminde vekil öğretmenlik de yapan Çiçek, mezun olduktan sonra Nisan 1978 Kırıkkale Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atanır. Bu dönem aynı zamanda Çiçek'in şiire yoğunlaştığı ve sağlık sıkıntılarının arttığı dönemdir. 1980'de Pendik Lisesi'ne tayin olduktan bir yıl sonra, eşi Hamiyet Hanım'la evlenir, Mart 1983'de kısa dönem askerlik yapmak üzere  Tokat'a gider.

 

Zorlu bir askerlik süreci yaşayan Çiçek, Mevki Hastanesi'nde kısa süre tedavi olduktan sonra iyileştiği kanaatiyle taburcu edilir. Askerliğinin bitmesine az bir zaman kala ekipmanları bile geri alınmışken terhis edilmeyen Çiçek, kitabı basıldıktan hemen sonra 14 Haziran 1983 tarihinde bulunduğu karakol binasından atlayarak yaşamına son verir. Çiçek'in yaşamını yitirmesinden sonra aile ve yakın çavre bunun kuvvetli bir sara nöbeti sonrasında istemsizce gelişmiş olduğunu savunur. Zira Çiçek inançlı birisidir ve bu nedenle intihar etmiş olamaz. Buna karşın bunun bilinçli, iradi bir intihar olduğunundan da bahsedilir. Şu veya bu biçimde Çiçek, yirmi dokuz yıla sığdırdığı güçlü şiiri ve imgesiyle hatırlanıyor.

 

 

İlhami Çiçek Sürüyor...